
Dünyadaki günler giderek uzuyor.
Ayın dünya üzerinde sahip olduğu etki yüzünden gezegenimizin dönme hızı gittikçe yavaşlıyor. Fakat bu yine de çok büyük bir fark oluşturmuyor. Yavaşlama oranı her yüzyılda bir yaklaşık olarak 137 milisaniye artıyor. Yani dünyadaki bir günün 25 saat olması için daha 140 milyon yıl geçmesi gerekiyor.

En büyük beşinci uyduya sahibiz.
Dünyanın yaklaşık dörtte biri büyüklüğünde olan Ay, uzaydaki diğer uydulara kıyasla devasa boyutta sayılır. Güneş sisteminde kendisine benzeyen başka bir örnek daha yoktur. Gerçi Plüton'un neredeyse yarısı kadar olan bir uydusu var. Ama o Ay bir uydudan daha çok bir ikiz olarak sınıflandırılmaktadır.

Kuşlar da bulut oluşturabilir.
Tüneyecek bir yer arayan yüzlerce hatta bazen binlerce sığırcık canlı bulutlara benzeyen bir görüntü ortaya çıkarır. Şimdiye kadar ki en büyük kuş bulutunda ya da sığırcık sürüsünde yaklaşık 6 milyon kuş bulunuyordu. İşin en inanılmaz kısmıysa sığırcıkların bu esnada birbirlerine hiç çarpmamasıdır.

Dünya tam olarak yuvarlak sayılmaz.
Isaac Newton, 1687 yılında dünyanın tam olarak bir küre olmadığını iddia etti. Diğer birçok düşüncesi gibi bu da doğru çıktı. Dünyamızın şekli kutuplardan basık, ekvatordan da şişkincedir. Ancak dünyanın devasa boyutunu göz önüne aldığımızda sahip olduğu yaklaşık 21 kilometrelik şişkinlik pek de büyük sayılmaz. Bu sıra dışı şekle sebep olan şeyse dünyanın dönme şeklidir.

Dünyanın her yeri aynı hızda dönmüyor.
Birinin parmağında bir basketbol topu döndürdüğünü düşünün. Topun orta kısmındaki bir noktanın başladığı yere geri dönmesi daha uzun sürecektir. İşte dünyada buna benzer bir şekilde döner. Afrika'nın merkezindeki insanlar saatte 1609 kilometre hızla dönerken, Güney Kutbu'ndaki bir kişi sadece olduğu noktada dönmektedir.

Antarktika dünyanın en büyük çölüdür.
Her yıl çok az miktarda yağış alan yerlere çöl denir. Antarktika'nın iç bölgelerine yılda sadece 50 milimetre yağmur yağar. Buranın Amerika ve Meksika'nın birleşimi kadar büyük bir yer olduğunu düşünecek olursanız, Antarktika'nın dünyanın en büyük çölü olduğunu anlarsınız.

Yer çekimi dünyanın her yerinde aynı değil.
Kayalar, metaller ve dünyayı oluşturan diğer mineraller bazı yerlerde diğerlerinde daha yoğundur. Bu da şaşırtıcı sonuçlara yol açmaktadır. Yer çekimi bulunduğunuz yere göre az da olsa değişiklik gösterir. Ekvator'dayken %0,5 daha hafif gelirsiniz. Fakat kutuplarda %0,5 daha ağır olursunuz. Bu fark çoğu zaman 0,5 kilogramdan daha azdır. Bu hususta ne kadar yüksekte olduğunuz da önemlidir.

Dünyadaki birçok şey eskiden mordu.
Bir bilim insanının teorisine göre, bitkilere yeşil rengi veren klorofilden önce başka bir madde vardı. Bu madde gün ışığını, karıştıkları zaman mor rengi veren kırmızı ve menekşe renginde yansıtıyordu. Bu doğruysa eğer tüm bu yeşillikler yeryüzünü kaplamadan önce genç dünya bir zamanlar tuhaf mor renkli canlılarla doluydu.

Dünyadaki en dayanıklı canlılar küçüktür.
Su Ayısı ya da diğer adıyla Yosun Cücesi, 8 bacaklı ve de inanılmaz derecede küçük sevimli bir canlıdır. Mikroskobik yapısına rağmen neredeyse her yerde hayatta kalabilir. Nemli yosunlarda ya da nehrin dibinde yaşamayı tercih etseler de onların nereye koyduğunuzun pek bir önemi yoktur. Muazzam soğuklarla başa çıkabildiği gibi yüksek basınca ve aşırı radyasyona maruz kaldıktan sonra da hayatta kalabilir.

Dünya güneşten uzaklaştıkça ısınıyor.
Dünya ile Güneş arasındaki mesafe Temmuz ayında 150 milyon kilometredir. Fakat Temmuz ayında Dünya, Güneş'e 5 milyon kilometre daha yakın olduğumuz Ocak ayına kıyasla ortalama 2,5 derece daha sıcak olur. Bunun sebebi gezegenin kuzeyinin, güneyine göre daha kurak olmasıdır. Ayrıca kara, denize göre daha fazla ısınır. Yani Temmuz ayında kuzey yarım küredeki topraklar, Ocak ayına kıyasla daha fazla ısınır.

Dünyadaki altının çoğu çıkarılamıyor.
Bundan birkaç milyar yıl önce dünyadaki altının %99'u, dünyanın çekirdeğindeki demir tarafından merkeze çekildi. Burada yaklaşık olarak 1,4 katrilyon altından bahsediyorum! Bu tüm gezegenin yüzeyini 0,5 metre altınla kaplamaya yeterdi. Dünyaya sonradan meteoritlerle gelen altın olmasaydı şu an çok daha nadir olurdu.

Dünyanın diğer ucuna 47 dakikada gidilebilir.
Birinin dünyanın bir ucundan diğerine ulaşan düz bir tünel kazdığını düşünün. Siz de o kadar maceraperestsiniz ki bu tünele atlıyorsunuz. Bu durumda diğer uca düşmeniz tam 47 dakika sürer. Düşerken hızınız artar, dünyanın merkezine vardığınızda da azami hıza ulaşmış olursunuz. Yolu yarıladıktan sonra yukarı doğru düşmeye başlarsınız ve hızını giderek azalır. Diğer uçtaki yüzeye vardığınızdaysa hızınız sıfıra düşer. Ancak tünelden tırmanıp tutunacak bir şey bulamazsanız yeniden aşağı ya da yukarıya düşmeye başlarsınız. Bu yolculuk yer çekimi kuvvetinin tuhaf etkileri nedeniyle sonsuza kadar devam eder.

Dünyanın en büyük canlısı mantardır.
Yeryüzünde yaşayan en büyük canlının Oregon'daki bir mantar olduğu keşfedildi. Bu devasa bal mantarı, Malheur Ulusal Ormanı'nda yaşıyor ve 9,6 kilometre karelik bir alanı kaplıyor. Yaşınınsa 8,500 olduğu düşünülüyor. Gerçi mantarın tamamını göremiyorsunuz, çünkü büyük çoğunluğu yer altında gizli. Bu mantarı eğer koca bir topa dönüştürmek isteseydiniz, bu durumda 31 milyon kilogram ağırlığında bir topunuz olurdu. Yani neredeyse 200 tane Gri Balina ederdi.

Dünyanın çekirdeği güneş kadar sıcaktır.
Bilim insanları dünyanın çekirdeğinin güneş kadar sıcak olduğunu keşfetti. Çekirdeğin bu kadar sıcak olmasının sebeplerinden biri, milyarlarca yıl önce güneşten kopan dünyanın sıcaklığını hala tam olarak kaybetmemesidir. Ayrıca Mars büyüklüğünde bir gök cismi, gençken dünyaya çarptı ve bu çarpışma sadece Ay'ı oluşturmakla kalmadı aynı zamanda gezegenin yüzeyini de eritti. Bu fazla sıcaklığın bir bölümüyse muhtemelen hala çekirdekte muhafaza ediliyor.

Dünyada 10 nonilyon farklı virüs yaşıyor.
Dünyada yaklaşık 10 nonilyon farklı virüs bulunmaktadır. Bu evrendeki tüm yıldızlardan daha fazla bir sayı ediyor. Hatta o kadar fazla virüs var ki, bunlarla 10 milyon ışık yılı uzunluğunda bir şerit oluşturabilirsiniz. Akıl almaz derecede fazla olmaları bir yana dursun, virüsler aynı zamanda oldukça tuhaf canlılardır. Gerçi tam olarak canlı olduklarını söyleyemeyiz. Çünkü virüslerin hücresi yoktur ve gıdaya gereksinim duymazlar. Fakat hem üreyip hem de evrim geçirebildikleri için cansız olduklarını da söyleyemeyiz.